Otağ-ı Hümayun - Padişah Çadırı - Hünkar Çadırı
Türk çadırları sınıfına dahil olan en gelişmiş çadır türü. Otağ-ı Hümayun adı verilen sultan çadırlarıdır.88 Padişahın sefer sırasında yatıp kalktığı başkumandanlık karargahı olarak kullandığı savaş divanının toplandığı gezici saray büyüklüğünde, pek çok daireden oluşan çok direkli kırmızı çadırdır.
Sultan dışında yalnızca en büyük dini yetkili "Şeyhü'l-İslam" vezirler ve büyük eyaletlerin yöneticileri olan "Beylerbeyi" kırmızı kumaştan yapılan bu çadırda oturma hakkına sahiptirler.
Barış zamanında, padişahın yazlığa veya uzak bir yere gidişinde kullanılırdı. Sultan çadırları daima çevreyi en iyi şekilde gören küçük bir tepenin üzerine kurulurdu. Çadırın kurulduğu yer aynı zamanda Sultanın en üst rütbede bulunduğunu vurgulamaktadır. Doğal olarak sultan çadırı, boyutları ve dış süslemeleri ile diğer çadırlardan üstün olduğunu göstermek zorundadır.
Sefer çadırları çift olup, biri kullanılırken diğeri bir sonraki menzilde kurularak padişaha hazır bekletilirdi. Padişah çadırın kurulup toplanması ile görevli olanlara saray teşkilatında "ÇADIR MEHTERLERİ" veya "HAYME MEHTERLERİ" denirdi.
İçi bölmelerle ayrılmış içice iki çadır şeklinde olan Sultan çadırlarında, padişahın oturduğu, kısmın etrafında yine perdeler ile ayrılmış bir gezinti yeri bulunurdu. Burada nöbetçiler ve savaşçılar beklerdi. Padişah çadırının duvar ve tavanları iki kat kumaştan olup, pencereleri bulunurdu. İçi, toprak zemin üzerine hasır ve keçeler ile kaplanır, bunların üzerine kürk halı serilirdi. Kenarlara, kolay kurulup sökülebilen oymalı, süslü ağaçtan yapılmış sedir ve divanlar yerleştirilirdi. Üzerlerine şilteler, yataklar serilir, nadide nakışlı kumaşlar örtülürdü. Kışın çadırın içi, süslü mangallarla ısıtılırdı. Duvarlara işlemeli kumaşlar ve ince halılar, geceleri ışık vermesi için de altın ve gümüş şamdanlar asılırdı.
Bu çadırlar önceleri, 'YURT", "TOPAK EV" veya "KUBBE ÇADIR" denilen, etraf duvarları kafes şeklinde yapılmış panolardan oluşmakta iken, dokumacılığın ilerlemesi ile özellikle XVII. yüzyıldan itibaren karacadır biçiminde, iki veya üç direkli büyük ve geniş çadırlar şeklinde yapılmaya başlanmıştır.
Bu tip padişah çadırları alt kısmı pamuk veya kendir ipliğinden su geçilmeyecek şekilde dokunmuştur. Bunun üzerine de ikinci kat olarak kırmızı ipekten ve haricen rankli şerit ve sırma ile işlenmiş motif ve saçaklar ile süslenmiş ipek kumaşlar örtülerek yapılırdı.
En yüksek dinî yetkili olan Şeyhü'l-İslam, vezirler, Beylerbeyi ve şehzade çadırları da kırmızı kumaştan olurdu.
Avrupalıların hayret ve hayranlıkla izledikleri bu saray büyüklüğündeki otağlar, İslam öncesi Türk hakanlarından devam ettirilen bir geleneğe dayanıyordu.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde görkemli otağlardan bir örnek, şöyle anlatılmaktadır.
Avusturya-Almanya İmparatoru, sarı üstüne, sarı yaldızlı nakışlı otağ'ı görünce hayran kalmış, konuklarına bu otağda ziyafet vermek istediğini belirterek, otağ'ın derhal bahçesine kurulmasını emretmişti. Ancak Otağın 564.52 kg. ağırlıktaki direkleri ve 282 kg. ağırlıktaki orta direği rüzgardan uçarak, otağ kurmasını bilmeyen kralın yedi adamının ölümüne ve pek çok adamın yaralanmasına sebep olmuştu. Bunun üzerine paşanın, çadır mehterbaşısını gönderip, çok kısa zamanda otağı kurdurduğu görülmektedir.
Böylece, otağ'ın büyüklüğü ile birlikte, çadır kurucularının bu konudaki ustalıkları da anlaşılmaktadır.
Seferde padişah otağı ve hemen ona bitişik olarak kurulan Divan çadırı arasında bir geçit (galeri) mahiyetinde bir çadır daha olurdu ki padişah buradan divan toplantılarını dinlerdi. Bu ek çadırın karşısında yine bir geçit ile Otağı Hümayuna bitişik başka çadırda Hazine-i Hümayun bulunurdu.
---------------- Kaynak: Osmanlı Çadır Sanatı / Kültür Bakanlığı
"Osmanlı Padişah Çadırları" Hakkındaki Yorum Sayısı 0 yorum