Tarih Sayfaları

Osmanlıda Çinicilik

Gönderen BlogMan 27 Mart 2010

Çini İşleri
Eskiden çininin îmal edilmiş olduğu Kâş şehrine nisbetle çiniye kâşî ve çin fağfurlarıyla porselene de çini denilirdi; sonradan çini tabiriyle kâşî kastedilmiş ve bu deyiş genelleşmiştir. Çiniye sırça da denildiğini görüyoruz; Sırçalıköşk (Çiniliköşk) ile Konya'daki Sırçalı medrese bu cümledendir. Süslü çinilere "sürûç-ı münakkaşa" da denilmektedir.

Anadolu Selçuklularından bu tarafa pek mükemmel bir halde devam edip gelen, cami türbe, çeşme, medrese ve benzer binaları süsleyen çinicilik ve çini tezyinatı Osmanlılarda da pek revaçta idi. Bazı kanıtlara göre XIV. asır ortalarına doğru eski rağbetini kaybeden çinicilik bir asra yakın bir bocalama devri geçirmiştir; çünkü 1330 ile 1400 seneleri arasında çini sanatina ait Anadolu'da, güzel bir esere tesadüf edilmemektedir; bu tarihlerde Kütahya'da Yakup Bey mescidinin (Burası şimdi müzedir) geriye kalan çinileri ile Aydın oğulları devrine ait Birgi'deki çiniler pek basittir.

Osmanlı memleketlerinde İznik'te Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'nın daha kazasker iken 780 H. 1378 M. de yaptırdığı Yeşil Cami ile Bursa'da Çelebi Mehmet'e ait Yeşil Cami ve Yeşil Türbe, çini ile süslenmiş olan ilk eserlerdendir; sonra bunu Muradiye künbetlerindeki çiniler takip etmiştir.

Âşık Paşazade, çini sanatının Osmanlı memleketlerine Tokatlı Hacı İvaz Paş a'nın teşvikiyle girdiğini yazmaktadır; İznik ve Kütahya çiniciliği asırlarca memleket ihtiyacı olan çinileri yapmışlardır; XV. yüzyılda bir de Bursa çiniciliği varsa da bu çok sürmemiş ve galip ihtimalle XV. yüzyılda gelişmemiştir.

Osmanlı çiniciliği XVI. yüzyılda en yüksek derecesine varmıştır; en güzel çini yapan yer de İznik çini imalâthanesidir. İstanbul'da Topkapı sarayı dahilindeki çinili köşk ve yine Topkapı sarayının harem daireleriyle Şehzade Mehmet Türbesi, Süleymaniye Camii ve Türbeleri, Tahtakale'de Rüstem Paşa Camii ve Topkapı haricindeki Takkeci Camii ve Eyüp'te türbenin dışında ve içindeki çiniler ve daha sonra yapılan Edirne'de Selimiye Camii ve benzer daha birçok eserler Osmanlı Türklerindeki çini işlerinin en güzel örneklerindendir. XVI. asrın ikinci yarısında saray için İznik'e pek çok çini sipariş edilmekte idi. Çini üzerine yapılan süsleyici resimlerden en mühimi lâledir; lâle, XV. asrın ikinci yarısından itibaren yayılmaya başlamış ve bilhassa XVI. yüzyılın ikinci yarısında en önemli yeri almıştır. Rüstem Paşa Camii'ndeki çinilerde çok lâle resmi vardır; Eyüp, Haseki Hurrem Sultan ve Kanunî Türbelerinde ve Piyale Paşa Cami'indeki lâleli çiniler' pek mükemmeldir. Lâleden sonra çinilerde nohut, fasulye, bezelye yapraklan ile karanfil, gül, sünbül, nar çiçeği ve servi görülüyor; çinilerde geometrik şekiller kullanılmış ve aynı zamanda yazı da yazılmıştır.

İznik ve Çinicilik ::..

İznik, Osmanlı devrinde,büyük çini merkezlerinden biridir. Osmanlı devrinden zamanımıza kadar gelen en eski çinileri 1391 tarihinde inşaatı tamamlanan İznik Yeşil Cami minaresinde görmek mümkündür. İznik'te 15.asrın ilk senelerinde başlayan çinicilik çok kısa bir zamanda büyük bir gelişme gösterdiğinden şehre çinili İZNİK adı verilmiştir.17.yy.da İznik'i gezen Evliya Çelebi, bu şehrin dokuz mahallesinde halkın çini ve çanak çömlek imal ederek geçimini sağladığını ve İznik'te 340 adet çini fırının bulunduğunu seyahatnamesinde zikretmektedir. Osmanlı devrinde mimari eserlerin iç tezyinatında kullanılan çiniler 24x24 cm. ebadında ve 2-3 cm. kalınlığında tabakalar halinde yapılmıştır. Umumiyetle Selçuk çini tezyinatı Osmanlıların ilk devirlerinde bazı küçük değişikliklerle devam etmiştir. İstanbul Çini Köşk Müzesi mihrabında, Selçuklu hendesi ve yıldızlardan müteşekildir.İznik çinilerinde hendesi şekiller yerine zarif kıvrık dallar üzerine serpiştirilen Hatayi ve Rumi tezyinata önem verilmiştir.Bugün birçok mimari eserimizi süsleyen ve bazı Avrupa müzelerinin en mutena köşelerinde muhafaza edilen İznik çini ve seramiğinin yapılma işine 16.yy.büyük önem verilmiştir. Çinicilikteki bu inkişaf 16.asırda artan inşa faaliyetlerine sıkı sıkıya bağlıdır.16.asrın 1.yarısın da imal edilen çinilerde beyaz zemin üzerine çiçek motifleri,rumiler ve palmetler mavi, lacivert ve sarı renkte işlenmiştir. 16.yy'ın ikinci yarısından itibaren çinilerin renk ve motiflerinde kendini gösteren değişme neticesinde büyük bir zenginlik ve kalite yükselmesi görülür.Beyaz zemin üzerine natüralist çiçek ve yaprak, şakayık, lale, sümbül, karanfil,gül, erik ve nar çiçeği motifleri itina ile işlenmiştir. Sırlar parlak ve çok temizdir. 1557'den sonra ortaya çıkan mercan kırmızısı, çinilere ayrı bir güzellik vermektedir. Çiniler üzerinde kabartma şeklinde görülen domates veya mercan kırmızısının 17 yy. başlarında birden kaybolduğu görülür. Herhalde ustasının ölümü ile mercan kırmızısı sır olup gitmiştir 16. yy. İznik çinileri ile Topkapı Sarayı harem dairesinde altın yol, 1557 yılında inşaatı tamamlanan Süleymaniye Camii'nin mihrabı, Rüstem Paşa Camii ve türbesi, Sokullu Mehmet Paşa Camii ile diğer bazı mimari eserler tezyin edilmiştir. Ayrıca bu yüzyıl çinilerinde çiçeklerden en fazla lale motifine yer verilmiştir. Rüstem Paşa Camii çinilerinde kırk bir çeşit lale motifinin bulunduğu tesbit edilmiştir. 17.yy. başlarında İznik çini sanatı ve tekniğinde bir duraklama görülür. Desenler bozulmaya renkler birbirine vurmaya başlar. Lale ve karanfil motiflerin de 16.yy. ikinci yarısında görülen mercan kırmızısı kaybolur. Yerine soluk bir kırmızı gelir. Bu yüzyılın çinilerinde zemin beyaz,yeşiller mavimsi ,firuze mavisi de yeşilimsi bir renk alır. 16.yüzyılda yapılan panolarda çiçek ve ağaçlar doğrudan doğruya yerden çıkmış gösterildiği halde,17.asırda artık vazoların içinden çıkarılmaya başlanır. Bununla beraber 17.yy.başlarında fevkalade güzel çiniler imal edilmiştir. Sultan Ahmed Camii, Revan ve Bağdat Köşkleri, Topkapı Sarayının sünnet odası kapısının iki yanı bu devir çinileriyle süslenmiştir. 17.yy sonlarında İznik çiniciliğinde başlayan gerileme, Osmanlı Devleti'nin duraklaması ile alakalıdır. Dahili ve harici huzursuzluklar ve harplerle yıpranan devlet,sulh ve sükun devrinde sanata gösterilen alakayı gösterememiştir. 16.asrın hummalı sanat faaliyetlerine bu devirde tesadüf edemiyoruz. Mimari faaliyetler parasızlık sebebiyle çok azalmış ve mimariyi kendisi ne bir tatbik sahası addeden İznik çiniciliği de böylece bozulmaya başlamıştır. İnşaatın durması ile sipariş alamayan çini imalathaneleri yavaş yavaş kapanmaya başlamış ve 1716 senesinde İznik'te çini faaliyeti tamamen sona ermiştir. 1719'da yapılan 3. Ahmet Kütüphanesi'nin çini ihtiyacı boğaz içindeki Kara Mustafa Paşa Yalısı'nın çinileri sökülerek karşılanmıştır. 18.asırda III. Ahmet'in veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa İznik'teki çini ustalarını toplayarak 1725 senesinde İstanbul' da Tekfur Sarayı'nda çini imalathanesi açarak çiniciliği tekrar ihya etmek istemiştir. Bu imalathanede İznik çinisi ayarında çini yapılamamıştır. Tekfur Sarayı çinilerinde, zemin kirli mavimtırak, motifler yeşil mavi, solgun kırmızı ve sarı renkte olup sırlar bozuktur. Kısa bir müddet sonra bu faaliyet de durmuş, ihtiyacı karşılamak için Viyana ve İtalya'dan çini ithal edilmiştir. Son yıllarda Prof. Dr. Oktay Aslanapa tarafından, İznik Çiniciliği ile ilgili bir takım araştırmalar yapılmış ve bu araştırmalar neticesinde bazı çini fırınları bulunmuştur. Günümüzde bu araştırmalar zaman zaman devam etmektedir. İlgili bakanlıkların yetersiz bir bütçe sunmasından dolayı bu çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Son yıllarda İlçede yapılan kazılar ve atölye çalışmalarıyla birlikte İznik Çiniciliğinde bir hareketlilik gözlenmektedir. Bu hareketlilik İlçede faaliyet gösteren çini atölyelerinin umut verici çalışmalarıyla da kendini göstermektedir.

Günümüzde İznik'te çinicilikte en büyük eksikliğimiz alt yapı konusundadır. İznik çinisinin renkleri ve desenleri orijinal olarak kullanılmakta fakat birçok atölyede Kütahya alt yapısı kullanılmaktadır. Yapılan Karolarda ise orijinal olmasa da günümüz teknolojisi ile aslına en yakın alt yapı kullanılabilmektedir. İznik çinisinin yeniden doğuşu bu alt yapı eksikliğinin giderilmesi ile olacaktır.


Çini Sanatında Renk Özellikleri
Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı imparatorluğunun toprakları genişlemeye başladığından;farklı kültürlerle etkileşimden bahsetmiştik. 15. yüzyıl geçiş dönemi niteliği taşıdığından çok farklı teknikler ve üsluplarla karşılaşılabilmektedir. Bu dönemdeki çeşitlilik çini, tezhip, halı ... v.b sanat dallarına da yansımıştır. Çini de renkli sırlama teknikleri, çok renk kullanımı gibi hususiyetlere raslamak da mümkündür. Bu dönemde en gözde çini üreten mekanlar İznik ve Kütahya idi.

İznik 15. yüzyıl ve 17. yüzyıllar arasında imparatorluğun anıtsal mimari yapılarının üretildiği önemli bir çini merkezi olmuştur.

İznik seramiği kırmızı ve beyaz hamurlu olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır. Kırmızı hamurlu seramiği ise sgrafitto, slip ve Milet işi denilen üç ayrı teknik ve üslupta incelemek mümkündür. 14. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar bu üç teknikte genellikle günlük kullanım seramiği yapılmıştır. "Milet işi" adı ile tanınan beyaz astarlı, mavi-beyaz dekorlu grup 15.yüzyılda en parlak dönemini yaşamıştır.

15. yüzyılın sonlarına doğru İznik seramiğinin beyaz hamurlu, ince ve düzgün şeffaf sırlı grubu başlamaktadır. Başlangıçta Osmanlı çini ustaları mavi-beyaz renkte, çiçekli kıvrık dal, rumi ve palmet ile ince arabesk bezemeli kaplar üretmişlerdir. Bunlarda 14-15. yüzyıl Çin porseleni etkisi farkedilmektedir. Mavi-beyaz seramiklerin ince spiral kıvrımlar ile bezenmiş olan grubuna Evliya Çelebi'nin Seyahat-namesi'ne dayanılarak Haliç işi adı verilmiştir.

1530'ların sonu Mavi-beyaz bezemeye soluk firuzenin yanında mangan moru ve adaçayı yeşilinin ilave edilmesiyle, yanlışlıkla Şam işi olarak adlandırılan bir grup seramik üretilmiştir. Bazen nara, bazen de enginara benzeyen pul pul yüzlü, yuvarlak, büyük bitkisel motiflerin kullanıldığı ve saz üslubunun uygulandığı tabak ve kaseler de bu döneme rastlamaktadır.

16.yüzyılın ortasından itibaren mavi-beyaz bezemeye yeşil, firuze ve siyah ile birlikte kırmızı katılmıştır. Şeffaf sıraltında hafif kabarık mercan kırmızısı 16. yüzyılın karakteristiği olmuştur. Bezemede naturalist bir üslup dikkati çeker. Gül, lale, karanfil, sümbül gibi çiçekler, hatayi ve rozet çiçek kullanılan başlıca motiflerdir. İznik atölyelerinde seramik eserlerin yanında saray nakkaşhanesinde hazırlanan desenler doğrultusunda cami, türbe, medrese, hamam, saray, imaret, kütüphane ve köşk gibi yapılar için çiniler üretilmiştir.

Kütahya'da ise çini sanatı 14. yüzyılda İznik’ten gelerek yerleşen Osmanlı ustaları tarafından getirilmiştir. 16. yüzyılda İznik çiniciliğinin en üst düzeyde olduğu dönemlerde, koyu mavinin değişik tonlarında tasarlanmış eserler "Kütahya ürünü" olarak isimlendirilmiştir. 18. yüzyılda İznik çiniciliğinin durmasından hemen sonra, Kütahya kendine has parlak-canlı renkleri ve motifleri ile özellikle kahve fincanlarında kendini göstermiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar yerli tabak, çanak ihtiyacını karşılamak üzere üretimi artırma çalışmaları devam etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Avrupa motiflerini içeren ürünlerde artış gözlenmiştir. 1940’larda Kütahya, İzmir Fuarı gibi fuarlara çini ürünleri ile katılmaya başlamıştır. 1950’lerin başında ülkede seramik ve cam sanayiinin gelişimi Kütahya çiniciliğini olumsuz etkilemiştir. Günümüzde ise Kütahya çiniciliği tekrar yükselme trendine geçmiştir. İl merkezinde bir çok çini atölyesinde el işlemesi olarak üretilen çiniler, yurtiçi ve yurtdışında dekoratif amaçlı çok sayıda alıcı bulmaktadır.


Çini Sanatında Motif Özellikleri

ÇİNİ SANATINDA MOTİF ÖZELLİKLERİ

Osmanlı mimari süslemelerinde oldukça farklı desenler ve motifler kullanılmıştır.şimdi bu motiflere ve kaynaklarına kısaca bir göz atalım:

I- Bitkisel motifler

II- Hayvansal Motifler

III- Geometrik ve sembolik motifler

IV- Geçmeler




I- Bitkisel Motifler

Süslememizin en yaygın bir kolu olup çok zengin ayrıntılar halinde bulunurlar. Başlıca dört grup altında toplanabilirler.

A- Çiçekler

Yine üç alt gruba ayrılırlar:

1- Hataî (Hatâyiler): Bunlar süsleme sanatının başlıca desenleri arasında en önemli türlerinden biri olarak çoğu kez çiçeğin kökeni belli olmayacak derecede stilize edilmişlerdir.

2-Doğaya yakın olarak stilize edilmiş çiçekler:
a- Uygulandıkları sahaların zorunlu kıldığı tekniklere göre uygun özellik taşıyanlar.
Örneğin kalem işlerindeki çiçekler ile tahtaya, taşa oyulan veya kumaşa işlenen, halıya dokunan çiçek motiflerinde belli ayrıcalıklar görülür.

b- Çiçek çeşitleri: Özellikle lâle, karanfil, haşhaş, gül, sümbül, haseki küpesi, menekşe, nergis vs. gibileri, gelmiş geçmiş sanatkârların elinde bin bir şekle bürünmüşlerdir. Örneğin lâle motifini ele alalım: İstanbul’da bulunan abidelerimizin yalnız duvar çinilerinde 312 çeşit lâle motifi saptanmıştır. Eski mezar taşlarında bulabildiğimiz değişik lâle formları 350'nin üzerindedir. Kumaşlarda ve işlemelerde ise 585 çeşit sayılmıştır.

c- Kullanılan teknik üslûblara göre değişik görünüm kazanmaları: Örneğin gül motifi taş oymada üç boyutlu oyulduğu ve natüralist bir görünüşe sahip olabildiği gibi, tek düzeyde oyulup geometrik bir şekile de bürünmüştür. Örneğin: gül, kâğıda tezhiplendiği zaman, akıtma, noktalama veya tarama üslûblarına göre farklı görünüştedir.

3- Minyatür çiçekler: Eskilerin “Şükûfe tarzı” olarak adlandırdıkları ve natüralist özellikleri olan bu üslûp, özellikle XVIII. ve XIX. yüzyıllarda benimsenmiş bir süslemedir. Vazolu, vazosuz buketler, tek çiçekler gibi bir çok kısımlara ayrılırlar.


B- Yapraklar

Stilize yapraklar, doğal görünüşte olanlar, tek dilimler, üç dilimli olanlar (Seberk), beş dilimli olanlar (Pençberk), çok dilimli olanlar, birbirlerine sarılmış yapraklardan meydana gelen terkipler (Sadberk), tatbik edildiği sahaların teknik zorunluluğuna uygun özellikleri olanlar, hançer ve geometrik yapraklar gibi pek çok kısımlara ayrılırlar.

C- Ağaçlar

Yapraklarda ve çiçeklerde olduğu gibi pek çok çeşitleri olan ağaç örneklerinin Türk süslemeciliğinde önemli bir yeri vardır. Özellikle beş çeşit ağaç süslemesine çok sık tesadüf edilmektedir. 1) Selvi ağacı 2) Hurma ağacı 3) Hayat ağacı 4) Meyveleri belirtilen meyve ağaçları 5) Çiçek açmış ağaçlar.

D- Yemiş ve Meyveler

Diğer bitki motiflerinde olduğu gibi bu grup da çok zengindir. XVIII. yüzyıla kadar nispeten seyrek, daha sonraları çok yaygın şekillerde kullanılmışlardır. Bunların arasında özellikle üzüm ve nar motiflerini, sembolik anlam kazanarak çok benimsenmiş oldukları görülür.




II- Hayvansal Motifler

Bitkisel süsleme kadar hayvanlardan ilham alınarak yapılan süsleme, Türk mimarisi ve el sanatlarına, özellikle XVI. yüzyıla kadar hakim olmuştur. Bu yüzyıl ile birlikte bitkisel süslemenin yanında yardımcı motif olmaya başlar ve XVIII. yüzyılda da tamamen kaybolup gider.

1- Efsanevî veya mitolojik hayvan motifleri: a- Harpiler: Yarı insan yarı hayvan şeklinde yapılan bu yaratıklar gök, kara ve deniz harpisi olarak üç şekilde oluşurlar. b- Zümrüd-ü Anka veya Simurg adları ile tanınan efsanevî kuşlar. c- Ejderler (Ejderhalar)

2- Stilize hayvan motifleri:
a- Kuşlar : Bu grubun en sık kullanılmış olan motifleridir. Özellikle kartal ve güvercin Selçuklular döneminde çok benimsenmiştir.

b- Aslan, kaplan, kurt ve boğa gibi vahşi hayvanlar

c- At, geyik, tavşan, keçi gibi hayvanlar

d- Balık ve diğer deniz hayvanları

B- Rûmiler: Hayvanların kanat, bacak ve bedenlerinin stilize edilmiş şekillerinden oluşan ve kökenleri Orta Asya’ya dayanan çok yaygın bir Türk Süsleme elemanıdır. Rûmilerle yapılan dekorlar başlı başına bir üslûb doğurmuştur. Pek çok çeşitleri vardır.




III- Geometrik ve Sembolik Motifler

Yüzyıllar oyu en sık ve ayrıntılarla kullanılmış desen türlerinden biri de şüphesiz geometrik kurallara dayanmaktadır. İslâm felsefesi ile iyi bağdaşması ve soyut anlama ulaştığı için Türkler, özellikle Arap âleminden aldıkları bu süslemeyi kendi görgü ve yorumları ile yoğurarak ilginç dekorlar yaratmışlardır. Bu kolu iki bölümde programlamak mümkündür:

A- Geometrik Motifler: Geometri kurallarına ve ölçülerine uyularak stilize edilen kesin motifler bu grubu oluşturur. Geometrik ağlar, daire, üçgen ve poligonlar gibi.

B- Sembolik Motifler: Bilinçli veya bilinçsiz belli bir anlatımı olan motifler bu bölümde toplanmaktadır. Herhangi bir şeyi simgelemek amacı ile kullanılan veyahut belirli bir fikri uyandıran şekillerdir. Türk süslemeciliğinde bu tarzda kullanılan pek çok motife rastlanır. Araştırıldığı zaman, kökenlerinin pek eski medeniyetlere ve inançlara dayandığı görülür. Serbest ve müstakil şekillerde oldukları kadar, geometriye ve sayılara dayananları pek çoktur.




IV- Geçmeler

Eski adı ile zencerek olarak anılan bu desenlerin binlerce çeşidi vardır. Zincirleme halkaların devamı şeklinde oluşurlar. Her yüzyılda sevilmiş, kullanılmış ve zamanın modasına göre üslûplanmışlardır. Kenarsuyu (Bordür) ve yalın hallerde olmak üzere iki büyük bölüme ayrılırlar.


XVI. ve XVII. Yüzyılda Çinicilik
On altıncı asır sonuyla on yedinci asır başlarında İznik Çiniciliği faaliyette olup cami, türbe, çeşme, saray ve saire gibi yapılan binalar, buradan getirilen çinilerle süsleniyordu. Çini işleri için İstanbul ihtiyacı birinci safta olup bu ihtiyaçtan fazlası hükümetin müsaadesiyle ve tüccarlar vasıtasıyle diğer yerlerdeki binalarla hususî binalarda kullanılıyordu.

İznik çini imalâtında lâzım olan Afyonkarahisar yöresi (Çinilerde kullanılan toprak) Kütahya'da çini ve fincan işleyen ustalar vasıtasıyla tedarik edilerek İznik'e gönderilirdi.

Bursa'da Yeşil Cami'deki çinilerden başlayarak on yedinci asır ortalarına kadar Türk çiniciliğinin tedrici surette nasıl yükseldiğini ve on altıncı asır ortalarından itibaren ne suretle tekâmül etmiş olduğunu bu hususta uzman araştırmacılarımız adım adım nümuneleriyle göstermişlerdir; bundan anlaşıldığına göre onaltını asır ortalarından on yedinci asır ortalarına kadar bir asır zarfında Türk çiniciliği en yüksek devrini yaşamıştır.

Bu tarihlerde İznik çini imalâthanesinin en ince çinileri yaptıklarını buraya verilen siparişler neticesi saray binalarına ve âbidelere, türbelere saltanat kayıklarına konulan çinilerden anlamaktayız. İznik çiniciliğinin on yedinci asır ortalarında da iyi çini yapmaktaki kuvvetini muhafaza ettiğini pek güzel olan Yenicami çinilerinin burada yapılmasından öğrenmekteyiz. II. Sultan Selim'in Edirne'de yaptırdığı Selimiye Camii'nin çinileri ile İstanbul'da Sokollu Mehmed Paşa, Rüstem Paşa, Piyale Paşa, Mesih Paşa, Üsküdar'da Atik Valide, Ramazan Efendi Camileri ve ikinci Selim, Üçüncü Murad ve Üçüncü Mehmed türbelerindeki çiniler, Topkapı Sarayı çinileri, Eyüp Türbesi'nin içinde ve dışındaki çiniler İznik'teki çiniciliğin en mütekâmil safhasını göstermektedir. 978 Cemaziyelevvel ve 1570 Ekim tarihli bir hükümle iş alâtlariyle İstanbul'a davet edilen üstad çinicilerden Hacı Mehmed, Fazlı Halife, Yazıcıoğlu ve Ahmed isimlerindeki üstadların isimlerini öğrenmekteyiz.

Osmanlı çini tezyinatında birinci derecede yer almış olan Lale çiçeği bilhassa on altıncı asrın ikinci yarısında çok görülmektedir. On yedinci asırdaki Türk çiniciliği, sır, renk ve desen itibariyle emsalsiz olup bu hususlarda çini tezyinatı en yüksek derecesine varmıştır.

Sultan Ahmed Camii'nde çok çini kullanılmış olup Topkapı Sarayı çinileri istisna edilecek olursa Sultan Ahmed Camii çinileri türü itibariyle bu asırdaki çinilerin hepsinin üstünde bulunmaktadır. Topkapı Sarayı'nda 1635 tarihli Revan köşkü ile 1639 tarihli Bağdad Köşkü çinileri ve 1641 tarihli Sünnet odası çinileri on yedinci asırdaki en zengin Osmanlı çinileridir. Yine bu cümleden olarak Üsküdar'da Kösem Valide Camii çinileri de vardır. On yedinci asırda İznik çinisinin saraylara, cami ve türbelere konulmak üzere işlendiği bu asrın ikinci yarısında Osmanlı çinileri yani İznik çiniciliği eski haşmetli devrinin sonlarını yaşamakta olduğunu 1076 H. -1665 M. de tamamlanan Yeni Cami (Valide Camii) ile arkasındaki türbede bulunan çinilerden anlamaktayız. Ve bu tarihlerde Kütahya'da halk ve hususi binaları tezyin için yapılan çinilerden başka daha çok, çini fincan yapıldığını bir vesikadan öğreniyoruz. Tetkik ettiğimiz arşiv vesikalarıyla mühimme defterlerinde Kütahya'da bu on yedinci asırda cami, türbe saray ve diğer tezyinat için hükümet eliyle tezyinî çini yapıldığına dair hiç bir kayda tesadüf edilmemiştir; fakat bu kayıt Kütahya'da tezyinî çini yapılmıyor demek değildir; Kütahya çiniciliği, Osmanlı devrinde bilhassa İznik çiniciliğinin sönmeye başlaması üzerine on sekizinci asırda kendisini daha ziyade göstermeye başlamış fakat hiç bir zaman ona yetişememiştir.


XVIII. Yüzyılda Çini Sanatı
XVIII. asırda tezyini sanatlarımızın en mühimlerinden olan çinicilik eski kuvvetini muhafaza edemeyerek sönmeye yüz tutmuştu. Saray, cami, türbe, çeşme vesaire gibi müesseselere konulan çiniler, inşaatı yapan mimarlar vasıtasiyle İznik'te bulunan çinicibaşıya sipariş edilir ve o suretle yaptırılırdı.

Bundan başka, İstanbul'a tüccarlar vasıtasiyle İznik ve Kütahya çinileri ve Kütahya'da yapılan çini fincanlar da getirilip çinicilere mahsus çarşıda satılırdı.

1127 H. - 1715 M. de Venedik ve arkasından Avusturya seferleri ve rağbetin azalması sebebiyle İznik çini imalâthanesindeki işler durmuş ve çini ustaları kısmen dağılmıştı. Bununla beraber İznik'te eskisi gibi çinicibaşı adiyle bir usta ile maiyetinde bir miktar çinici varsa da, 1129 H. - 1717 M. tarihinden beri çini sanatkârları çiniciliği terk ederek başka sanata girmişlerdi. Hükümet, Damat İbrahim Paşa'nın sadareti esnasında bu kıymetli sanatın muhafazası için teşebbüse geçmiş ve İznik kadısına 1131 Muharrem - 1718 Kasım tarihli bir ferman gönderip eskiden beri ne kadar çini imalâthanesi varsa yine evvelki gibi işlerine devam etmelerini ve imal edilen çinilerin muhtelif şekillerinin fiyatlarının tespiti ile bir defterinin İstanbul'a yollanmasını emretmiş ve aynı zamanda hassa mimarlarından birisini bu işe memur eyleyerek aynı fermanın bir suretini de Kütahya kadısına yollamıştır.

Damat İbrahim Paşa'nın bu teşebbüsü arzusu gibi bir netice vermemiş olmalı ki ilk teşebbüsten yedi sekiz ay sonra, yani 1131 Şaban-1719 Haziran'da İznik'ten ustalar getirterek İstanbul'da Eğrikapı tarafında Tekirsarayı (eski Hebdomon sarayı) yanında bir çini fabrikası kurdurup 1137 H. - 1725 M. tarihinden itibaren burada zarif çiniler îmal edilmiştir. Buradaki çini imalâthanesine lâzım olan mürdesenk ve rastık taşı Selanik'ten getiriliyordu.

Bu gayretlere rağmen İznik çiniciliği XVI. ve XVII. asırlardaki inceliğini elde edememiş ve buna mukabil bir zamanlar düz mavi ve lâcivert çini imalinde başta gelen Kütahya çiniciliği mevcudiyetini şöyle böyle muhafaza etmekte bulunmuş ve o tarihlerde Osmanlı vilâyetlerinde yapılan müesseselerde kullanılmıştır.

Bu XVIII. asırda Kütahya'da tezyini çinilerden ziyade kaba kahve fincanlarının yapıldığını ve fincancılar şeyhi adıyla bir çinici esnafı şeyhi bulunduğunu görüyoruz.

Damat İbrahim Paşa'nın İstanbul'da tesis ettirmiş olduğu çinicilik daha sonra günden güne düşmüş ve maalesef Avusturya'dan getirilen çiniler kullanılmaya başlamıştır ki, bunu 1170 Muharrem - 1756 Ekim tarihli bir hükümden anlamaktayız.

XVIII. asırdaki Osmanlı çinilerinin en güzelleri Aksaray'dan Silivrikapısma giden yolun üzerinde bulunan Hekimoğlu Ali Paşa Camii'nde görülüyor ki, bu asrın ortalarına rastlamaktadır.

"Osmanlıda Çinicilik" Hakkındaki Yorum Sayısı 0 yorum

Yorum Gönder

Linkwithin

Related Posts with Thumbnails

Tarih Sayfalarında Konu Paylaşılmıştır...

Etiketler

12 Eylül Abide Şahsiyetler Adnan Menderes AkŞemseddin Alp Arslan Antlaşmalar Ashab-ı Kiram Asr-ı Saadet Atatürk Atatürk Yazı Atatürk'ün Konuşmaları Barbaros Hayreddin Paşa Burak Reis Cahiliye Dönemi Cezzar Ahmet Paşa Cumhuriyet Tarihi Cumhuriyet Yönetimi Çanakkale Savaşı Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa Dumlupınar Edebiyat Ermeni Meselesi Ertuğrul Gazi Ficar Savaşları Fil Vakası Gazi Osman Paşa Haritalar Hasan Tahsin Haşimiler Hicaz Demiryolu Hocali Katliami Hz Ömer R.a Hz Peygamberimiz s.a.v I. Kılıç Arslan İslam Tarihi İstanbulun Fethi İstiklal Savaşı Kanuni Sultan Süleyman Kaptan-ı Deryalar Karapapak Mihrali Bey Kaymakam Kemal Bey Kaynakçalar Kıssadan Hisse Kurtuluş Savaşı Kuyucu Murat Paşa Malkoçoğulları Mehmet Akif Ersoy Mehter Melikşah Milli Cemiyetler Milli Mücadele Nizamname Orhan Gazi Osmalıda Sosyal Müesseseler Osman Gazi Osmanlı Alimleri Osmanlı Kaynakça Osmanlı Kronolojisi Osmanlı Paşaları Osmanlı Şeceresi Osmanlı Tarihi Osmanlıda Bilim ve Sanat Osmanlıda Kurumlar Osmanlıdaki Akıncılar Osmanli Osmanli Sultanlari Piri Reis Röportaj Sahabe-i Kiram Sarıkamış Savaşlar ve Cepheler Slayt Sultan Abdülaziz Sultan Abdülmecid Sultan I. Abdülhamid Sultan I. Ahmed Sultan I. İbrahim Sultan I. Mahmud Sultan I. Mehmed Çelebi Sultan I. Murad Sultan I. Mustafa Sultan II. Abdülhamid Sultan II. Ahmet Sultan II. Bayezid Sultan II. Mahmud Sultan II. Murad Sultan II. Mustafa Sultan II. Osman (Genç Osman) Sultan II. Selim Sultan II. Süleyman Sultan II.Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) Sultan III. Ahmed Sultan III. Mehmed Sultan III. Murad Sultan III. Mustafa Sultan III. Osman Sultan III. Selim Sultan IV. Mehmed Sultan IV. Murat Sultan IV. Mustafa Sultan V. Mehmed Reşat Sultan V. Murad Sultan Vahideddin Şehit Tarhuncu Sarı Ahmed Paşa Tuğrul Bey Türk Türk Beyleri Türk Beylikleri Türk Devletleri Türk Sultanları Türk Tarihi Uzun Hasan Vezir Yavuz Sultan Selim Yedi Sekiz Hasan Paşa Yıldırım Beyazıd

Archive

Bu blogda yazılan her yeni yazıdan gününde haberdar olmak ister misin?
Cevabın evet ise sana e-posta aboneliğini önerebilirim. Böylece her yeni yazı için posta kutunuza mail düşecektir.

E-posta adresinizi yazın:

Tarih Sayfaların'da yayınlanacak yeni yazılar e-mail adresinize gelsin.

Post Link

İzleyiciler